Günümüze ulaşan tarihi belgeler, Ankara’nın Anadolu’da stratejik bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Ankara, Orta Anadolu’da tüm kavşakların birleşme noktasında yer alıyor. Kuruluşundan bu yana ticaret yollarını kesiştiren Ankara’nın günümüzdeki görünümünde, ova zemininde yükselen kale hemen dikkat çekiyor. Ankara Kalesi gezginlere farklı kapılar açıyor ve “yeni” Ankara, geçmiş dönemlerde güvenlik için surların arasına sıkışıp kalmış yaşamları bize hatırlatan surların eteğine tutunuyor.

 

Ankara Kalesi, 16. yüzyıldan itibaren Avrupalı ve Türk gezginlerinin duraklarından biri oluyor. 17.yüzyılın ortasına doğru, 1640 yılında Ankara' ya gelen Evliya Çelebi, kenti ve kentteki yaşamı ayrıntılı biçimde anlatıyor. Evliya Çelebi, önce ünlü Ankara Kalesi’nden söz ediyor: "Ankara'nın yüksek bir dağın tepesine dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir kalesi vardır. Kale iç içe üç kat surlarla çevrilidir. İç kalenin çevresi kayalıktır. Bu yalçın kayalardan kaleye tırmanmak çok zordur. İç kalede topları çeşitli silahlar, cephane ve 600 ev bulunur. İç Kale aşağılarda ikinci sıra surlarla çevrilidir. Dağın eteklerinde ise üçüncü sıra dış surlar yer alır. Bu dış surlarla tüm kent güvenlik altına alınmıştır."

 

Tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin başkenti olan Ankara’da kalenin savunma ve yerleşim amaçlı kullanılması, kalenin hemen hemen her dönemde onarımının ve bakımının yapılmasını, dolayısıyla da günümüze dek ayakta durmasını sağlıyor. 16. ve 17. yüzyıl arasında, Ankara Kalesi çevresinde eski İpek Yolu’nda Çin ve Avrupa arasında seyahat eden tüccar kervanlarının çoğalması, Hanlar bölgesinin oluşmasına yol açıyor.

 

 

Tarihi Ankara Kalesi